Leto – Kirill Serebrennikov (2018)

“Beyler, beni yanlış anlamayın, bu rock kulübünü yaratırken bir amacımız vardı: Rock müziğin kalitesiz, uyduruk barlar için yapılmadığını göstermek. Siz ne yapıyorsunuz? Rock müziği o taraflara çekiyorsunuz”

1980’li yılların başında Leningrad’daki rock müzisyenlerinin hikâyesi.

Natalya Naumenko’nun anılarından yola çıkan senaryosunu Lily Idov, Kirill Serebrennikov, Mikhail Idov ve Ivan Kapitonov’un yazdığı, yönetmenliğini Serebrennikov’un yaptığı bir Rusya – Fransa ortak yapımı. 1980’lerin ünlü Sovyet rock grubu Kino’nun kurulma hikâyesi olarak da nitelendirebileceğimiz film pek çok gerçek rock müzisyenini karşımıza getirmesi ve birkaç yıl sonra dağılacak olan Sovyetler Birliği’nde “marjinal” hayatları olan sanatçıları sergilemesi ile ilgi çeken bir çalışma. Her ikisi de çok genç yaşta hayatını kaybeden Viktor Robertovich Tsoi (1962 – 1990) ve Mikhail Vasilyevich Naumenko (1955 – 1991) adlı iki yetenekli sanatçıyı ve her ikisinin de âşık olduğu Natalia Naumenko’yu odağına alan film müziğin ve şarkı sözlerinin sıkı denetim altında olduğu bir ülkede isyanla ve özgürlükle özdeşleşen türden bir müziği yapanların yaşadıkları zorlukları anlatırken müzikal sahnelere başvuruyor, başta Kino şarkıları olmak üzere dönemin Sovyet rock müziğinden ve Batı’nın rock yıldızlarının eserlerinden bolca yararlanıyor ve özellikle müzikal sahnelerde animasyona da (videokliplerden tanık olduğumuz türden grafik bir animasyon bu) uğrayarak görsel ve işitsel olarak tatmin ediyor seyircisini. Anlatılan ilginç bir dönem kuşkusuz ama hikâyenin bu dönemin özelliğinden ne kadar yararlanabildiği (ya da yararlanmayı seçtiği) ve gerçek karakterlerini yaşadıkları dönemle ne kadar ilişkilendirebildiği ise tartışmalı.

Cannes’da Altın Palmiye için yarışan film Batı’da genellikle beğenilirken, ülkesinde özellikle müzikle ilgili olanların kimi eleştirilerine uğramış. Hikâyenin geçtiği dönemin müzisyenlerinden Boris Grebenshchikov senaryonun baştan aşağı yalan olduğunu söylerken, o dönemdeki müzisyenlerin yaşamlarının kesinlikle filmde anlatıldığı gibi olmadığını öne sürmüş. Kino adlı grubun kurucularından Alexei Rybin senaryoyu eleştirdiği gibi, kendi görüntülerinin filmde kullanılmasını da yasaklamış. Müzik yapımcısı Andrei Tropillo ise yönetmeni rock kültürüne yabancı olmakla ve onun hakkında hiçbir şey bilmemekle eleştirmiş. Bu eleştirilerin haklılık payı bir yana, filmin amaçladığına ulaştığı söylenebilir rahatlıkla ve bu amaç şöyle tarif edilebilir: Müzikler ve görsel çalışma ile seyirciyi etkilemek, bir müzikalin eğlencesinden marjinal yaşamların tedirgin ediciliğine uzanan geniş bir yelpazenin etkileyiciliğinden yararlanmak ve MTV neslinin kolayca ısınacağı ve özdeşleşeceği bir görsel dili yakalamak. Açıkçası bu amaçlarının tümünde başarılı bir sonuç karşımızdaki, bu başarı özellikle üç karakterin gerçek hikâyelerin hüznünü ve önemini bir parça düşürmüş olsa da.

Kimi sahneler dışında temel olarak siyah-beyaz çekmiş filmi Kirill Serebrennikov ve hikâyeyi bürokrasinin sıkı gözetimindeki edepli bir rock konserinden görüntüler ile açmış. Tüm konser boyunca yerlerinden kalkamayan, sadece ufak baş ve ayak hareketleri ile tempo tutabilen ve el çırpabilen genç rockseverler ciddi suratlı görevlilerin denetiminde izliyorlar sahnedeki grubu. Konser devletin resmi rock kulübünde gerçekleştirilmektedir ve ülkeyi toplam 18 yıl yöneten Leonid Brejnev’in iktidarının son günlerinde bu kulüpte çalınacak tüm şarkıların sözleri önceden denetimden geçmek zorundadır. Rejimin değerlerine uymayan sözler kulüp yöneticisi tarafından ancak “komik şarkılar” sınıfına sokularak geçirilebilmektedir sansürden. Hikâye boyunca dinlediğimiz tüm şarkıların sözleri ise Batılı gruplarınkinden pek de farklı değildir ve çoğunlukla bireysel hayatlara veya ikili ilişkilere değinerek rejimin beklentisinin çok ötesine düşmektedir.

Herkesin saygı duyduğu müzisyen Mikhail Vasilyevich Naumenko (daha çok tanındığı adı ile Mayk Naumenko), eşi Natalia Naumenko ve onların çevresindeki müzisyenlerin arasına yeni katılan müzisyen Viktor Robertovich Tsoi’nin baş karakterleri olduğu hikâyede dönemin politik atmosferinin -bilinçli olarak- ıskalanması- ilginç ve tartışmaya açık bir seçim olmuş. Örneğin o sırada Afganistan’da devam eden savaş -üstelik müzisyenlerden birini doğrudan etkilediği halde- eğlenceli ama kısa bir sahnenin konusu olabilmiş sadece. Bu bir politik film değil ve kendisini öyle konumlandırmıyor ama radikal bir dönüşüme doğru ilerleyen bir ülkedeki genç neslin kendilerini doğrudan etkileyen ve etkileyecek durumlardan kopuk olarak gösterilmesi hikâyenin gücünü azaltıyor. Bunun yerine film müzisyenleri müzikleri ve kişisel yaşamları ile anlatmaya soyunuyor sadece ve anlattığının dönemin anlayışı ile uyumsuzluğunu genellikle rock kulübündeki denetim ve hayli eğlenceli bir tren yolculuğu sahnesi ile kısıtlı tutuyor. Bu sahnede Talking Heads’in “Psycho Killer” şarkısı kullanılmış ve sonunda sadece hayalî olduğunu anlasak da bir isyanın aracı olmuş bu müthiş şarkının sözleri. “Bu gördükleriniz yaşanmadı” tabelası kalkıyor sahnenin sonunda seyirciye ve bu numarayı birkaç kez daha kullanan yönetmen bir rock konseri sahnesinde de olduğu gibi aslında bir isyanın özlemini dile getiriyor belki de.

Batı rock kültürünün neredeyse tüm ikonlarının şarkıları, görüntüleri, albüm kapakları vs. ile karşımıza çıktığı film Sovyet müzisyenleri anlatsa da aslında, Batılı müzisyenlere yoğun bir şekilde yer vermesi nedeni ile ülkesinden bağımsız olarak rock’a adanmış bir hikâye gibi daha çok. Mayk’ın rock müziğin yıldızlarının albüm kapakları ve fotoğraflarını hikâyedeki karakterlerle değiştirerek ve “All The Young Dudes” adlı klasik şarkı eşliğinde hayal ettiği sahne örneğin, kesinlikle tüm bir rock tarihine yazılan bir şiir gibi. Ülkenin güncel politiğinden genellikle uzak durulması da destekliyor bu durumu ve böyle olunca da hikâye daha orijinal olma fırsatını da kaçırıyor çoğunlukla. Ne var ki bu sorun filmin eğlencesine ve verdiği keyfe çok zarar vermiyor ve sadece daha iyi olmasına engel olmakla kalıyor. Bir otobüstekilerin Iggy Pop’un “Passenger” şarkısını söylediği sahnenin keyfine veya burada animasyonun başarılı ve muzip bir şekilde kullanılmasına örneğin getirilebilecek bir eleştiri yok. Buradaki biçimsel tarzın MTV estetiğine göz kırptığı açık ama bu estetiği doğru bir şekilde kullandığını kabul etmek gerekiyor yönetmenin.

Müzikal sahnelerin kesinlikle keyif verdiği film (öyle ki film tamamen bir müziikal olsaydı ne olurdu diye düşünüyorsunuz) üzerine yeterince gitmediği hüzün ve melankoli duygusunu daha güçlü işleyebilseymiş, ortaya kesinlikle çok daha etkileyici bir sonuç çıkabilirmiş. Bunun yerine hafiflik ve uçarılığa ağırlık verilmiş ve sonuçta genç işi, eğlenceli ve zaman zaman tekrara düşer gibi olsa da seyircini elinde tumayı başaran bir hikâye çıkmış ortaya. Bu yazıda hep rock kelimesi kullanılsa da, sık sık punk’a ve diğer türlere de uzanan soundtrack ise Cannes’da aldığı ödülü kesinlikle hak etmiş ve tüm müzikseverler için kesinlikle bir müzik ziyafeti olmuş. Dozu yeterli olmasa da bu şiirsel müzikal kesinlikle ve özellikle de müzikseverlere önerilebilecek bir sinema eseri.

(“Summer” – “Yaz”)

(Visited 148 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir