“İnsanlar hayvandır, sahtekârdır, dolandırıcıdır. Kabul et bunu”
Bir gazetede “Yalnızkalpler” köşesinde okur mektuplarını cevaplamaya başlayan bir adamın hikâyesi.
Daha çok tiyatroda yaptığı çalışmalar ile tanınan ve sadece iki sinema filmi çeken Vincent J. Donehue’dan ilginç bir çalışma. Bir romandan tiyatro oyununa ve oradan da sinemaya aktarılan hikâye 50’li yılların Amerikan sineması için oldukça farklı ama filmi özel kılan sadece senaryosu değil. Başta Montgomery Clift’in oyunculuğu olmak üzere filmin bugün bile tuhaf bir şekilde modern görünen bir havası var.
Gazeteci olmaya çalışan bir adam, nerede ise (insanlara inanç anlamında) nihilist bir tavrı olan bir yazı işleri müdürü, gazetecinin fedakâr kız arkadaşı ve onun ailesi, bir “yalnız kalp” ve onun patetik kocası ve yazı işleri müdürünün geçmişindeki hatadan dolayı mahcup ve yılgın karısı bu filmin belli başlı karakterleri. Senaryo karakterlerin her birine hak ettiği yeri verirken her birinin hissettiklerini ve karakterlerini başarılı bir biçimde yansıtıyor. Affetmek, yalnızlık, değer vermek, saygı göstermek ve anlamak üzerine belki çok yeni şeyler söylemeyen ama söylediklerinde tutarlı ve dürüst olan bir senaryo bu. Clift’in garip bir çekicilik, kırılganlık ve şaşırtıcı bir modernlik içeren oyunu ile canlandırdığı gazeteci filmin en temel karakteri elbette. Kendisinden beklenenin aksine tüm yalnız kalpleri ciddiye alan, başkalarının okurken dalga geçip eğlendiği mektuplardaki tüm o yalnızlık acılarına saygı duyan ve hatta mektup sahiplerinin mutsuzluğunu da kendi üzerine yük olarak almaya başlayan kahramanımız patronunun aksine insanlara inanmaya ve onları anlamaya çalışmaya devam ediyor. Hani nerede ise bir aziz rolüne giden yola adım attığı bile söylenebilir. Belki de tıpkı insanların tüm günahlarını üstlenmeye çalışan bir İsa gibi. Bu tavrı kendi yalanlarından da sıyrılmasını sağlayacak kadar güçlü üstelik. Montgomery Clift rolünde o kadar iyi ki tüm o modern havalı diyaloglar onun ağzından çıktığında müthiş bir inandırıcılığa sahip oluyor. Maureen Stapleton’ın yalnız kalbinin başarısını da atlamamak gerek. Tiyatrodaki gibi vurgulu ve “açık” bir oyun sergiliyor bu sanatçı.
Yönetmenin kimi diyalogların başarısı ile de desteklenen pek çok başarılı sahneye imza attığını söylemek gerek. Başlardaki iş görüşmesi sahnesi hem karakterlerini vurucu bir şekilde bize tanıtıyor hem de Clift’in oyunu ile akılda yer eden bir bölüm oluyor. Bir başka örnek olarak da piknik sahnesi gösterilebilir. Bu sahnenin kahramanlarımızı bir uzak çekim ile gösteren ilk kareleri hani nerede ise bir tablo güzelliğinde ve yine bu sahnede gazeteci hayatını anlatırken kameranın ağacın dallarına kayan yumuşak hareketi o dönemin sinemasından çok farklı bir yerde duruyor.
Gazetecinin annesi ile babası, patronu ile onun karısı, kendisi ile kız arkadaşı ve bir yalnız kalp ile onun kocası arasındaki ilişkide yaşanan benzer hikâyeler bu hikâyelerin kahramanlarının verdiği farklı tepkiler üzerinden affetmek üzerine de çok şey söylüyor aslında ve sadece affetmek değil güven, sevgi ve inanç üzerine de. Gazetecinin inancının karşısında patronunun inançsızlığının olduğu bu hikâye bir insanın kendini affedebillme gücünü bulabilmesi için öncelikle affedilmesi gerektiğini söyleyerek asıl yükün karşı tarafta olduğunu da vurguluyor.
Kısıtlı sayıda mekanda geçen bu iddiasız film sinemanın gizli kalmış ve evet tekrar söylersek tuhaf başarılarından biri. Filmdeki bu sürpriz etkinin nedeninin ne olduğundan bağımsız olarak görülmesi gerekli sinema örneklerinden.
(“Yalnız Kalpler”)