“Muayenehane yasal ama bu sorunun yasa dışı bir şekilde çözülmesi gerekiyor”
İlk cinsel ilişkilerinden sonra ortaya çıkan sorunu hastane hastane dolaşarak çözmeye çalışan genç bir İranlı çiftin hikâyesi.
İranlı sinemacı Ali Asgari’nin yönettiği ve senaryosunu Farnoosh Samadi ile birlikte yazdığı bir İran ve Katar ortak yapımı. Hikâyesi ile Cristian Mungiu’nun “4 Luni, 3 Saptamâni si 2 Zile – 4 Ay, 3 Hafta ve 2 Gün” adındaki çarpıcı filmini, konusuna yaklaşımı ve mizansen anlayışı ile başta Asghar Farhadi olmak üzere İran sinemasının önemli isimlerini hatırlatan bu çalışma tam da bu ülkenin sinemasından beklenecek ve kesinlikle görülmeyi hak eden bir çalışma. Sansürün katı kurallarına rağmen hassas bir konuyu derdini net bir biçimde ifade edebilecek bir açıklıkla dile getirmeyi başarması, hikâyesine ve karakterlerine dürüstlükle yaklaşması ve gerçekçilikten hiç sapmayan tercihleri filmi önemli kılıyor. Belki yukarıda örnek verilen referansları kadar güçlü görünmüyor ama bu yalın film Asgari’yi önemli sinemacıların arasına yerleştiriyor kesinlikle.
Gecenin karanlığında, ıssız bir yerde durmakta olan bir arabayı göstererek başlıyor film (kapanışta da aynı arabayı ve ondan uzaklaşan bir adamı göreceğiz); kamera ne çok uzakta ne de arabanın yeterince yakınında duruyor sabit bir şekilde ve filmin “ne olduğu” ile ilgili yaratmaya çalıştığı belirsizliğin de ilk sembolü oluyor bu görüntü. Gerçi “gizem”i, genç çiftin derdinin ne olduğunu çok çabuk -belki de yönetmenin amaçladığından çabuk- keşfediyorsunuz ama filmin asıl meselesi bu değil. Film bize katı kurallarla boğuldukları bir hayatın içindeki iki genç insanın umarsızca bir çare arayışlarını anlatmaya soyunmuş temel olarak ve bunu doğal ve samimi bir şekilde yapmaya çaba göstermiş. Açıkçası bu hedeflerinin ikisini de tutturmuş film. Evet, zaman zaman bir parça daha vurucu/güçlü bir mizansen bekliyorsunuz ama bu kusur filmin değerini azaltmıyor kesinlikle.
19 yaşındaki üniversiteli genç kadın ve önce abisi olarak tanıttığı erkek arkadaşı hastane hastane dolaşarak sorunlarına çare bulmaya çalışıyorlar ve içinde bulundukları düzen onlara başka bir şans tanımadığından söyledikleri yalanlarla dertlerine bir çare bulmaya çabalıyorlar; bunun için de yalanlardan (tecavüz, evli oldukları, kimliklerini evde unuttukları gibi başlarını yasal olarak da tehlikeye sokabilecek yalanlar bunlar) rüşvet teklif etmeye ve en sonunda yasadışı bir çözüme kadar her yolu deniyorlar. Ali Asgari bu hikâyeyi uzun planlarla anlatıyor sık sık ve bunu yaparken de çoğunlukla el kamerasının hareketliliğinden ve bu hareketliliğin neden olduğu tedirginlik duygusundan yararlanıyor hikâyenin içeriğine uygun bir şekilde. Arabanın arka koltuğundaki kameranın ön koltukta oturan ve içinde bulundukları çıkışsızlığa bir çare bulmaya çalışan çifti uzun süre arkadan bir çekimle göstermesi gibi, süsten uzak ama seyirciyi o anın parçası hâline getiren tercihleri var yönetmenin ki filme samimiyet de katıyor bu durum.
Hastanelerin birindeki doktorun genç adama genç kadını kastederek kurduğu “Parmağını kesmedi, bu gece bekâretini kaybetti. Ailesinin haberi olmalı, değil mi?” cümleleri kadının bekâretinin bir tabu olduğu toplumlarda yaşanacak türden bir hikâye olduğunu hatırlatıyor seyrettiğimizin. Ali Asgari genç bir çifti bir gece boyunca takip eden bir belgeselin gerçekçiliği içinde anlatıyor işte bu hikâyeyi ve film ilerledikçe tanıştığımız her bir yeni karakter (doktorlar, çiftin arkadaşları vs.) aracılığı ile bize bu toplumdan ilgi çekici bir resim sunuyor. Ne olacağını gerçekten merak ettirmesi ile dikkat çeken senaryonun bunu oyunlara, zorlama dramatik anlara başvurmadan becerebilmesini Asgari ve senaryoyu birlikte yazdığı Farnoosh Samadi’nin başarı hanesine eklemek gerekiyor. Senaryo yavaş yavaş açılırken sizi iki genç insanın yanıbaşına yerleştiriyor ve onların tüm duygularını ve korkularını onlarla birlikte yaşamanızı sağlıyor. Şehre yüksek bir noktada iki genç insanı üzerlerindeki baskının neden olduğu çaresizlik içinde gösteren karede olduğu gibi doğal bir estetiği de hiç ihmal etmiyor film ve gerçekçi bir görselliği de katıyor bünyesine.
(“Disappearance” – “Kaybolma”)