“Kendini yeniden yaratmak isteyen bir adam istiyorum. Cesur bir adam istiyorum. Ve o sensin”
Gönülsüzce ama zorunlu olarak bir banka soygununa girişen üç adamın hikâyesi.
Klasik Amerikan sinemasının usta yönetmenlerinden Robert Wise’ın çektiği bir suç filmi. Yönetmenin en çok bilinen filmlerinden biri olmasa da özellikle ikinci yarısı ile dikkat çeken bu polisiye kısmen taşıdığı kara film havası ve karakterlerini detaylı ele alışı ile de ilgiyi hak ediyor. Birleşik Devletler’deki ırk ayrımı sorununa da karakterleri üzerinden sık sık değinen film Robert Wise’ın damgasını vurduğu bazı sahnelerle de zaman zaman çizgisini hayli yukarıda tutmayı başarıyor. Özellikle soygun gecesini bekleyiş sırasında her bir karakterini ayrı ayrı ele alan sessiz ve uzun sahnelerde film hem gerilimi yavaş yavaş artırıyor hem de karakterlerinin hissettiği tedirginliği ve sürüklendikleri noktayı sessizce sorgulamalarına bizi de katıyor. Benzer şekilde üst kattaki komşu ile flört sahnesi çıkmaz içindeki bir adamın tepkisel rahatlamasını özellikle o dönem sinemasının alışkanlıklarından hayli farklı şekilde anlatırken filmin başarılı anlarından bir diğeri oluyor.
Oyunculardan Robert Ryan ve özellikle çaresizce seven kadın rolündeki Shelley Winters filmin dikkat çeken isimleri. Ryan’ın ırkçı karakteri ve onun Harry Belafonte’ye karşı olan aşağılayıcı tavırları filmde yolunda gitmeyen işlerin sorumlusu olarak gösterilirken film o dönem sinemasına göre daha doğru bir politik tavır takınıyor ve Belafonte’nin eski karısına öfke ile haykırdığı “Sen beyaz arkadaşlarınla takılmaya devam et. Belki böylece küçük zenci kızımız bir gün Amerikan Başkanı olur” sözleri ile bugün gerçekleşmiş olan ama o günler için hayali bile mümkün görünmeyen bir gerçekliği de çekinmeden ortaya koyuyor. Bugün gerçekleşen bu hayalin aslında ne olduğu, bir zenci başkanın neyi değiştirdiği/değiştirmediği ayrı bir konu.
John Lewis hayli şık ve caz esintili bir müzik hazırlamış film için. Polisiye filmlerde ve özellikle derinliği olanlarında müzik tercihinin genellikle caz yönünde olması sinema-müzik birlikteliği açısından ele alınabilecek keyifli bir konu olsa gerek. Belafonte’nin Mae Barnes ile birlikte seslendirdiği “All Men are Evil” ve kendi başına söylediği “My Baby’s not Around” şarkıları da filme renk katan unsurlar olmuş.
İki karakteri soyguna katılmaya ikna etmeye ve onları tanımaya ayrılan birinci yarısında orta karar bir görüntü veren film sanki tüm enerjisini (burada hareketli bir enerjiyi değil, sessiz ama güçlü bir enerjiyi kastediyorum) ikinci yarısına saklamış ve polisiye sinemanın iz bırakan sahnelerine sahip olmayı başarmış görünüyor. Soygun gecesini beklerken görülen bir heykel üzerindeki İncil’den alınmış sözlere (“Whatsoever thy hand findeth to do, do it with thy might”) uygun olarak ellerinden geleni tüm kalpleri ile yapmaya çalışıyor karakterlerimiz ama yapmak zorunda olduklarının doğruluktan uzak olduğunu bilme hissi belki de tüm olup bitenlerin de bir izahı oluyor.
(“Yarın Tehlikede”)