“Biliyorsunuz, Parallax sektörün her noktasından talep alıyor. Sıradışı personel talebi. Elemeyi geçebilirseniz ki geçebileceğinizi düşünüyoruz, size çok kârlı ve getirisi bol bir iş önereceğiz”
Bir senatörün suikastini araştıran gazetecinin karşı karşıya kaldığı ve devletler üstü faaliyet gösteren bir uluslararası şirketle mücadelesinin hikâyesi.
1970’li yıllarda Amerikan sinemasının gözde temalarından biri komplo teorileriydi ve o yıllardan bugüne pek çok film kaldı. Alan J. Pakula’nın “Klute” ve Sydney Pollack’ın “Three Days of the Condor” filmleri gibi başarılı örneklerin yanına yine Pakula’nın çektiği bu film de rahatça eklenebilir. Film sıkı bir komplo teorisi filminden zaman zaman uzaklaşıyor ve temposu da düşüyor ama ne olursa olsun başta finalinin başarısı ve bu finalin yarattığı trajik hüznü olmak üzere kimi sahneleri ile günümüze bir klasik olarak kalmış olmayı hak ediyor.
Tüm komplo filmlerinde olduğu gibi burada da gizemli bir organizasyon, bu organizasyonun tüm kurumlarınkinin üzerindeki gücü, örtbas edilen olaylar ve tüm bunlardan habersiz yaşayıp giden halk, Loren Singer’ın romanından uyarlanan bu çalışmada da yerlerini almışlar. Senaryo final dışında çok özel bir başarı içermiyor aslında ve bu final de tüm başarısına rağmen girişinin, bir başka deyişle olacaklara hazırlığın, fazla uzun tutulması sonucu etkisini yeterince güçlü hissettiremiyor. Zaten filmi de final ve kalan tüm sahneleri olarak ikiye ayırmak mümkün çünkü kurgunun da etkisi ile final birden bire başlıyor sanki ve anlamakta zorlanıyorsunuz. Yine de tüm bunlar finalin Warren Beatty’nin yüz ifadesi ile doruğuna çıkan başarısını engelleyemiyor. Finalde kamera üstten çekimle içinde masalar ve sandalyeler olan koca salonu görüntülerken ortaya çıkan “geometrik resimler” filmin bir başka çarpıcı başarısının örneği. Hikâye boyunca karşımıza çıkan binaların farklı, soğuk ve ürkütücü mimarileri ve bu mimarilerin geometrik biçimleri filme etkileyici ve gizemli bir hava katmaya ciddi katkıda bulunmuşlar ve tek tek bireylerin bu korkutucu kurumların karşısındaki çaresizliğini simgeliyorlar adeta.
Gazeteciyi canlandıran Warren Beatty ve patronunu oynayan Hume Croyn başta olmak üzere filmin oyunculuk performansları da üst düzey ve başlarda göründüğü kısa sahnelerinde Paula Prentiss de çarpıcı bir oyun sergiliyor. Oyunculukların kalitesine özellikle yukarıda belirttiğim mekanların geometrik çarpıcılığını yakalayan ve hikâyenin parçası haline getiren görüntü yönetmeni Gordon Willis’in başarısını da eklemek gerek. Bu özelliklerine rağmen film için tam bir başarıyı yakaladığını söylemek zor yine de. Bunda da en temel etken bu tür gerilim içeren diğer klasiklerin yakaladığını bu filmin kaçırmış olması. Bir Hitchock filminde örneğin gerilimi başlatır usta yönetmen ve günümüz filmleri gibi birden bire üzerinize gelmek yerine yavaş yavaş bu gerilimin dozunu artırır ve gerilim sona erdiğinde farkedersiniz nefessiz kalmak üzere olduğunuzu. Burada ise Pakula gerilimi başlatıyor, sonra unutuyor, daha sonra hatırlıyor ve tekrar unutuyor vs. Film bir yandan karamsar bir tonda sona eriyor ama neyse ki düzenin içinde iyi politikacılar var demeyi de ihmal etmiyor ama bir Hollywwod filminden düzenin gerçek anlamda sorgulanmasını beklemek de gerçekçi değil elbette. Tüm bunlara ilave olarak kendi başına hayli başarılı çekilmiş olan ama hikâyeye ne kattığı tartışmalı bardaki kavga sahnesini de söylemekte yarar var.
Gazetecinin Parallax şirketine sızmak için girdiği sınavların parçası olan eğitimde seyrettiği birkaç dakikalık ve çeşitli sözler ve görüntülerin kurgusundan oluşan film aslında tek başına sinemada kurgunun seyircinin algısını nasıl yönlendirebileceğine dair çarpıcı bir örnek olarak kullanılabilir. Film kimi eksikliklerine rağmen ve evet yarım bir başarı olarak kalmış olsa da sinema tarihindeki komplo teorileri filmleri arasındaki özel yerini almayı başarıyor. Kesinlikle ilgiye ve seyre değer bir film.
(“Parallax Esrarı”)