Year of the Dragon – Michael Cimino (1985)

“Para küçük balık gibidir; yakalaması güçtür ve daha büyükleri için yem olarak kullanılmadığı sürece denize geri atılmamalıdır”

New York’taki Çin mafyası içindeki iktidar mücadeleleri ve mafyayı çökertmeye çalışan bir polisin hikâyesi.

Politik olarak kimi eleştiriye açık yanları olsa da “The Deer Hunter” gibi çok başarılı bir çalışmadan sonra “Heaven’s Gate” adında epik ve sinemasal değeri yüksek ama düşük gişe geliri ile yapımcı firmasının batmasına neden olan bir film çeken yönetmen daha sonra kendi kariyerini de doğrultamadı. Michael Cimino’nun bu orta karar polisiyesi de yine yapım maliyetini karşılayamayan ve yönetmeni için hayal kırıklığı yaratan bir çalışma oldu.

Senaryosunu yönetmenin Oliver Stone ile birlikte yazdığı film mafya, suikast, haraç, egzotizm, Mickey Rourke’un canlandırdığı beyaz polis ve gazeteci kız ifadelerini peş peşe dizdiğinizde aklınıza ne geliyorsa onları ve sadece onları karşımıza getiren bir çalışma. Senaryo zaman zaman dengeleyici ifadeler kullansa da sonuçta bir beyaz ve yalnız polis kahramanımızın Amerika’yı kirleten “sarı zencilere” karşı açtığı savaşın hikâyesini anlatıyor. Evet, Rourke sert ve duygusal, hayli maço, kadınını koruyan ama kadının erkeğin yanındaki yerini bilmesini bekleyen ve bir kahramanda olmazsa olmaz olan hüzne de sahip bir polis bu filmde. Etrafındaki sistemle bütünleşmiş ve yozlaşmalardan payını almış polisler arasında çocuksu saflığını koruyan bir adam o. Hayli kabartılmış ve bu kabarıklığı film boyunca da artıyor gibi görünen ağartılmış saçları ile “tatlı serseri” gülümsemesini taşıyan Rourke elinden geleni yapıyor ama sınırlı potansiyelini de aşamıyor. Gazeteci kız rolündeki Ariane ise adeta senaryoya sonradan eklenmiş bir zorlama rolde ve anlamsız diyaloglarla ayakta kalmaya çalışıyor ama karakteri hikâyenin akışında o kadar gereksiz ki örneğin evindeki Rourke ile tartışma sahnesinde saçmalığa varan yerlere gidiyor söyledikleri. Filmin oyunculuk bakımından ayakta kalan ismi ise hayli başarılı oyunu ile rol çalan John Lone. Hırslı yeni nesil Mafya lideri rolünde filme sıcaklık ve ihtiyacı olan sertliği kazandırmayı başarıyor.

Yatak odasında bir John Wayne biblosu olan bir beyaz polisin ağzından çıkan ve sanki örneğin binlerce yıllık bir Anadolu uygarlığından söz edermişçesine söylenen “Burası Amerika ve iki yüzyıllık geçmişi var” gibi anlamsız diyaloglar, elbette Rourke’a kendini bırakmaya hazır ama nazlanan Çinli-Amerikalı kadın gazeteci gibi klişeler ve ahlâk/etik/adalet üzerine konuşmakta olan genç kıza cevap olması amaçlanmış görünen Çin mafyası terörü sahnesi gibi politik ve faşizan çarpıtmaları ile çok da önem verilmesi gereken bir film değil karşımızdaki.

Her ne kadar klişelerle örülmüş olsa da film yine de kendisini seyrettirmeyi başarabilir ama. Sonuçta anlamsızlıkları vs. boşverirseniz akan bir senaryo, lokanta baskını gibi iyi çekilmiş sahneler, John Lone’un oyunu ve teknik yanı güçlü başarılı bir final sahnesi var filmde. Kapanış jeneriği akarken 80’li yıllardan ve İngilizce ifadesi ile “cheesy” bir Çince pop şarkısını da dinlemeniz mümkün ki bu da çok sık rast gelinecek bir tecrübe olmasa gerek.

(“Ejderin Yılı”)

(Visited 113 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir