“Aziz Gennaro’nun fikrini almalıyız; çünkü onu gücendirirsek bir daha mucize gerçekleştirmez. Napoli’de hayat mucizelerle yürür”
Napoli Katedrali’nde Aziz Gennaro adına yedi yüz yıl boyunca yapılan çok değerli bağışlardan oluşan hazineyi çalmayı planlayan iki Amerikalı ve onların Napolili partnerlerinin hikâyesi.
Senaryosunu Dino Risi ve Ennio De Concini’nin orijinal öyküsünden yola çıkarak; Risi, De Concini, Nino Manfredi ve Adriano Baracco’nun yazdığı ve yönetmenliğini Risi’nin yaptığı bir İtalya, Fransa ve Almanya ortak yapımı. Jules Dassin’in 1964 yapımı “Topkapı” filminden esinlenmişe benzeyen hikâyesi, özellikle ikinci yarısında çok daha etkileyici olan komedisi, keyifli performanslar sunan kadrosu, çalışkan besteci Armando Trovajoli’nin orijinal müziklerinin yanında dönemin İtalyan pop şarkılarından oluşan soundtrack’i ve Napoli’ye adanmış görünen yaklaşımı ile eğlenceli bir komedi. Mizahı zaman zaman bir parça eskimiş görünse de, eğlenerek seyredilebilecek türden ve nostaljisi ile de çekici bir film.
Moskova Film Festivali’nde ikincilik ödülü kazanan film sinemada pek çok örneği olan bir hikâye anlatıyor: Ters giden bir soygun. Bu klasik hikâyeyi anlatırken de olabildiğince İtalyan ve tam anlamı ile bir Napoli filmi olmayı başarıyor. Soyguncuların peşine düştüğü ve değeri tam olarak bilinmese de, Birleşik Krallık Kraliçesi’ninkinden daha çok olduğu söylenen hazine Napoli Katedrali’nin yanındaki bir yapıda yer alıyor. Filmden 37 yıl sonra müze haline getirilen binada yer alan hazine yedi yüz yıl boyunca papalardan imparatorlara ve krallara zenginlerden sıradan insanlara binlerce kişinin Napoli şehrinin azizi olarak kabul edilen Gennaro’ya adadığı bağışlarla oluşturulmuş. Aziz Gennaro adına Napoli Katedrali’nde yılda üç kez düzenlenen bir törene katılanlar ona ait olduğuna inanılan ve mühürlü bir cam ampul içinde muhafaza edilen kanın “sıvılaşma”sına tanık olmayı umuyorlar. Napoli halkının her türlü dilek ve mucize beklentisi için ziyaret ettiği azizle birlikte, Napoli de şehir olarak hikâyenin göbeğinde yer alıyor mekânları, gelenekleri, günlük hayatı ve halkı ile birlikte. Filmle şehrin iç içe geçmişliğinin somut bir örneği olarak, hikâye boyunca sık sık görüntüye gelen, finalde de omuzlarda taşınan ve film için özel olarak yaptırılan Gennaro’nun tahta heykelinin bugün Napoli’deki Girolamini Kilisesi’nde sergilenmesini gösterebiliriz.
Film Napoli’ye müziklerle de sürekli bir sevgi gösterisinde bulunuyor. Kariyeri boyunca üç yüze yakın film için müzik hazırlamış olan Armando Trovajoli’nin notaları hikâyenin eğlenceli ve tempolu havasına uygun bir akışla keyif katarken, soygun girişimi gecesinin denk getirildiği Napoli Festivali’nde yarışan şarkılar da dönemin popüler eserlerini kısa sürelerle de olsa dinlememizi sağlıyor. Festivalin şehir halkı için ne kadar önemli olduğunu gösteren birkaç komik sahne boyunca, o gece yarışan Peppino di Capri’den “Ce vo ‘tiempo”, Giorgio Gaber’den “’A Pizza” ve Iva Zanicchi’den “Ma Pecché” adlı şarkıların yanında, Gianni Morandi (“Notte di Ferragosto”), Mario Abbate (“Nuvole”), Sergio Bruni (“Sole E’ Vierno”), Maria Paris (“Maie Pe’Mme”), I Rokers (“Take a Look” ve jenerikte adı yanlış yazılan “The Wind Will Carry Them By”) ve Dino Giacca da (“O’ Paese Do’ Sole”) kendi şarkıları ile 1960’lar nostaljisi yaratıyor.
Dino Risi’nin yapıtının gördüğü ilgi üzerine ertesi yıl Lucio Fulci’nin yönetiminde ve farklı bir oyuncu kadrosu ile yine İtalya, Fransa ve Almanya ortak yapımı olarak “Operazione San Pietro” adlı bir film de çekilmiş gayriresmî bir devam çalışması olarak ama aynı başarı sağlanamamış. Risi’nin hikâyesinin her ne kadar bir Napoli şiiri gibi olsa da, hem şehir halkını hem de genel olarak “İtalyan Usulü Hayat”ı imalar ve doğrudan söylemlerle eğlenceli bir şekilde tiye alması onu abartılı ve gereksiz bir milliyetçi yaklaşımdan uzak tutuyor. Örneğin Napoli sokakları bir hırsızlar ve suçlular cenneti olarak çiziliyor neredeyse ve Don Vincenzo karakteri şehirdeki otorite boşluğunun, suçluların özgürlüğünün, yozlaşmanın ve rüşvetin farklı sahnelerdeki sembolü olarak kullanılıyor. Halkın katolik inançlarındaki fanatizm ve dinsel inançlarla günahları bağdaştırabilme becerileri de birden fazla sahnede komedi malzemesi olarak değerlendirilmiş. Napoli’nin kalabalık ve kaotik yoksul sokaklarından Posillipo adlı gözde semtine şehri Dino Risi ve görüntü yönetmeni Aldo Tonti hikâyenin olmazsa olmaz unsurlarından biri olarak kullanmayı başarmışlar.
Dönemin İtalyan filmlerinin standart uygulaması olsa da, pek de başarılı görünmeyen bir dublajla seslendirilmesinin rahatsız ettiği film Amerikan hayatındaki planlılık ile İtalyanların rahatlığını (ya da disiplinsizliğini) de sık sık karşılaştırma konusu yapıyor bir komedi kaynağı olarak. Her zaman yeterince güçlü olmasa da sözlü ve görsel esprileri, şehri ve halkını da bir parçası yapabilen takip sahnesi, tarafların karşılıklı birbirlerine oynadıkları oyunlar ve hazineye tek başına el koyarak uçakla kaçmaya çalışan bir karakterin peşine düşüldüğü ve hikâyenin komedi açısından zirvesini oluşturan tüm final bölümü ile sonuç olarak eğlenceli bir yapıt bu. Nino Manfredi, Senta Berger, Harry Guardino, Ralf Wolter, Claudine Auger, Totò, Ugo Fangareggi, Dante Maggio, Pinuccio Ardia ve Mario Adorf’un kendilerinin de eğlendiklerini hissettiren performanslarının içinde öne çıkanların Manfredi ve Totò’dan geldiği film eski usul komedi suç filmlerinden hoşlananlar için özellikle ikinci yarısı ile kesinlikle çekici bir eser.
(“The Treasure of San Gennaro” – “Napoli Macerası”)