Ateşler – Marguerite Yourcenar

Marguerite Yourcenar’ın 1936 tarihli kitabı. Yunan mitolojisinden esinlenen hikâyelerle, yazarın kendi iç dünyasındaki çalkantılar ile ilgili notların bölümler hâlinde iç içe geçtiği kitap İngilizceye ilk kez tam 45 yıl sonra çevrilmesinin de gösterdiği gibi Yourcenar’ın en bilinen ya da popüler eserlerinden biri değil. Mitoloji ya da klasik Yunan edebiyatının karakterlerinin ve onların öykülerinin bir bakıma yeniden yaratıldığı ya da yorumlandığı, belli belirsiz bir şekilde modern unsurlarla beslendiği ve çok güçlü bir dil ile yazıldığı öyküler edebî düzeyleri ile, kişisel notlar ise -aslında hemen hiçbir şey ele vermeden- saptamaları, sorgulamaları ve iç dökmeleri ile dikkat çekiyor. Öykülerin yer aldığı bölümlerin bir nesir şiir olarak tanımlanabileceği kitap tüm Yourcenar eserleri gibi saf edebiyatın tadını veren, kesinlikle önemli bir yapıt.

Yourcenar’ın, kitabını ithaf ettiği Hermès (yazarın eski aşığı olduğu söyleniyor bu kişinin) mitolojide sınırların (ve sınır taşlarının), yolların ve yolcuların, hırsızların, sporcuların, çobanların, ticaretin, kurnazların, zeki nüktedanların ve uykunun tanrısı olarak biliniyor. Kitapta yer alan dokuz ayrı hikâyede (bir kısmı monolog şeklinde bu öykülerin) Hermès değil ama antik Yunan öykülerinin kahramanları baş köşeyi alıyor ve yazarın güçlü kaleminin çekici unsurları oluyorlar. Çeviriyi yapan Sosi Dolanoğlu’nun kitabın sonunda farklı kaynaklardan (bunlardan biri de Azra Erhat’ın 1972 tarihli güçlü eseri “Mitoloji Sözlüğü”) derlediği bilgiler bu karakterleri ve aralarındaki ilişkileri okuyucunun anlamasına yardımcı oluyorlar ki Yourcenar’ın eserinden alınan keyfi daha da artırıyor bu bilgiler. Bu yardımcı notlar olmadan da kesinlikle okunabilir kitap ama Yourcenar’ın hikâyeleri, eski Yunan edebiyatı ve mitolojiden alıp nasıl yeniden yarattığı ve/veya zengin bir şekilde dönüştürdüğünü sağlamak gibi önemli bir işlevleri de var. Yazarın kitabın ilk kez yayımlanışından 31 yıl sonra, 1967’de yazdığı önsöz de benzer şekilde ve kuşkusuz ki çok daha üst bir boyutta zenginlik katmış kitaba. “Doğrusunu söylemek gerekirse “Ateşler” bir gençlik kitabı değil: 1935’te yazıldı; otuz iki yaşındaydım” cümlesi ile başlayan bu önsöz yazarın, eseri üzerine çok değerli ve önemli açıklamalarını içeriyor. “Bir aşk bunalımının ürünü”, “bir aşk şiirleri derlemesi” ve “belli bir aşk mefhumuyla birbirlerine bağlanmış bir dizi lirik düzyazı” olarak tanımlıyor kitabını yazar ve eserini hem içerik hem biçim olarak açıyor okuyucu için.

Esinlendiği Antik Yunan öykülerini ve karakterlerini, onları işleyen başka sanatçıların gözünden de değerlendiren Yourcenar’ın önsözü onun edebiyat tarihinde entelektüel sözcüğünün en çok yakıştığı sanatçılardan biri olduğunun -tek başına bile- sağlam bir kanıtını oluşturuyor. Önsözde dokuz öykünün her birini esin kaynakları ile birlikte açıklayan yazar kitabının “her yerinde geçmişi bugünle harmanla”dığını söylüyor. Bu modernleştirme zaman zaman belli belirsiz gösteriyor kendisini öykülerde ve daha çok modern dünyanın unsurları (asansör, gazete, metro, telefon vs.) ile sızıyorlar anlatıya. Yazarın asıl modernleştirmesi, bu öyküleri bir yandan aslına sadık kalarak, bir yandan da bambaşka bir ruhla yeniden yaratması üzerinden gerçekleşmiş.

Yapıt “Umarım bu kitap hiç okunmaz” cümlesi ile açılıyor ve önsözde de “asla okunmamasını dilediğim bir eser” ifadesi yer alıyor. Bu düşüncenin temel nedeni öykülerin arasında yer alan “iç dökme”lerin kişisel boyutu olsa gerek. Aslında yazarın bu bölümlerde dile getirdikleri, bir yandan belki çok özel olan ama öte yandan da hiçbir özel bilgi içermeyen metinler. “Mutsuz aşk yoktur; sahip olmadığımıza sahibizdir yalnız. Mutlu aşk yoktur; sahip olduğumuza sahip değilizdir artık” veya “Korkacak bir şey kalmadı. Dibe vurdum. Senin kalbinden daha aşağıya düşemem” tarzında kimi çok kısa metinler bunlar ve bazıları alıntı meraklılarının da hayli ilgisini çekecek türden ifadeler içeriyor. Yazarın 1937 ile 1979 arasındaki sevgilisi olan Grace Fick ile tanışmadan önceki ve başarısızlıkla örülü olduğu açık olan bir aşkının yaratıcısı ve tetikleyicisi olduğu bu bölümlerde yazılanlar mitolojik esinli öyküler ile ilk bakışta örtüşmüyor gibi görünüyor ama aslında bu iki “ayrı eser”in ortak bir teması var: Tutku. “Korkunç olan tek şey kullanılmamak. Beni ne istersen yap, bir ekran, hatta iletken metal bile olabilir” veya “Acıyı öğrenmek için aşka ihtiyacımız varmış” vb. cümleler kişisel anlatıdaki içeriğin örnekleri olurken, dokuz öykünün her birinin kahramanları aşklarının, tutkularının -trajik- sonuçlarını yaşıyorlar genel olarak.

Fransız Akademisi’ne seçilen ilk kadın olan Yourcenar’ın yazar olarak ne kadar önemli bir isim olduğunu, örneğin “Magdelalı Meryem ya da Selamet” gibi çok güçlü bir dinsel inancı olanın kaleminden çıkmışcasına etkileyici ve ikna edici bir gerçekçiliği olan bölümünün her satırında gösteren kitabı için Amerikalı edebiyatçı Stephen Koch “yazılmamış bir roman” tanımını kullanmış. Özellikle kişisel bölümlerdeki “parçalardan oluşan” dil olmuş herhalde Koch’u bu tanımı kullanmaya iten. Bu parçalar peş peşe okunduğunda, kötü sonuçlanan bir aşkın kronolojisi olarak kolaylıkla tanımlanamayacak kadar “bağımsız” görünüyor ama dikkatli ve yorumlamaya hevesli bir okuyucu kitabın son sayfasında yer alan “Mutluluk ancak bir umutsuzluk temeli üzerine kurulabilir. Sanırım inşa etmeye koyulabileceğim” ifadesinin bir sonu ve yeni bir başlangıcı ima ettiğini göreceği üzere, tüm o öykülerin arasındaki parçaların yazarın kişisel hikâyesini de (ya da hikâyelerinden birini de) anlattığını fark edecektir. Özetle söylemek gerekirse, Batı yazın dünyasının ana kaynağı olarak sayılabilecek mitolojiden kendi dilini ve kendi öykülerini ustalıkla yaratacak şekilde esinlenen, daha doğrusu onları dönüştüren Yourcenar’dan okunması gereken bir kitap bu da.

(“Feux”)

(Visited 80 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir