Leijonasydän – Dome Karukoski (2013)

“Beyaz Finlandiya İçin!”

Önceki ilişkisinden siyah bir oğlu olan beyaz bir kadına aşık olan Finli bir Neo Nazi’nin hikâyesi.

Finli yönetmen Dome Karukoski’nin 2013 tarihli filmi Avrupa’da özellikle son yıllarda ciddi bir sorun oluşturan ırkçı grupların Finlandiya’daki örneklerinden birine mensup bir adamı ele alıyor ve temel olarak ırkçılığın ve onu doğuran ön yargıların karşısına her türlü peşin hükümü yıkabilecek güçteki aşkı koyuyor. Zaman zaman senaryodan kaynaklanan sorunlar yaşayan filmin dramdan trajediye ve komediye farklı içerikleri olan sahneleri nedeni ile tonunu tutturamama gibi bir problemi de var. Yine de konusuna ve karakterlerine sempati ile yaklaşmayı başaran ve seyircinin de ilgisini hiç kaybetmeyen anlatımı ile çekici olabilen film, ele aldığı belalı konu ile bile ilgiyi hak ediyor. Avrupa toplumlarında halkın özellikle ekonomik kriz dönemlerinde hızlıca kaydığı ırkçılığın karşısına koyduğu aşk ise belki naif kalıyor ama bir yandan da Sait Faik’in her ne kadar aslında başka bir bağlamda söylemiş olsa da dediği gibi belki de “Bir insanı sevmekle başlar her şey (“Yalnızlık dünyayı doldurmuş. Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey. Burada her şey bir insanı sevmekle bitiyor.”).

Finlandiya ve İsveç ortak yapımı olarak çekilen filmin Aleksi Bardy’e ait olan senaryosu özetle bir kefaret hikâyesi anlatıyor diyebiliriz. Mottoları “Beyaz Finlandiya İçin” olan ırkçı bir grubun görünürde lideri de olan kahramanımızın aşık olduğu kadının siyah derili bir oğlu olduğunu öğrenmesine rağmen ondan vazgeçmemesini ve bu arada kendi inançlarını sorgulamasını ele alıyor filmimiz. Bardy’nin hikâyesinin en çok zorlanan yerleri de adamın aşık olma süreci ve taşıdığı fanatik inancı bu kadar çabuk sorgulamaya başlaması. Film aşkın oluşumunu yeterince aktaramıyor seyirciye ve hayli öne çıkardığı cinsellik sahnelerinde de vurgulanan şehvet duygusu da onun değişmeye çalışmasını (hatta nerede ise hiç uğraşmadan değişmeye başlamasını) ikna edici biçimde geçiremiyor seyirciye. Karuoski’nin sözel ve görsel olarak cinselliğin bu kadar çok ardına düşmesi senaryodaki bu açığı örtmek için belki ama onun bu çabası da adamın doktor muayenesindeki sahnesinin gereksiz mizahı gibi boşa düşüyor çoğunlukla. Evet, filmin kusurlarından biri de zaman zaman havasının türden türe kayması. Bolca -sözel ve görsel- şiddet dolu sert sahnenin arasında karşımıza çıkan hafif komedi üslubu zaman zaman gerçekten yadırgatabilir seyredeni. Oysa adamın ırkçı kardeşine, siyah çocuğa ve babasına yemek hazırladığı sahnedeki gerilimli mizah tüm esprili anlara yansıtılabilseymiş çok daha etkileyici bir filmle karşı karşıya olurmuşuz kesinlikle.

Sadece siyah değil aynı zamanda Müslüman da olan çocuğun bu özellikleri ile, Finlandiya’yı sadece beyaz ırka ait bir yer olarak gören bir ırkçıyı çileden çıkarması elbette daha rahat işlenebilecek bir konuydu ve film bu yola sapmayarak bir dönüşümü ele almayı tercih etmesi ile takdiri hak ediyor kuşkusuz; her ne kadar bu dönüşümün gerekçelerini yeterince inandırıcı kılamasa da bu takdiri esirgememeli filmden. Kahramanımızın kendisi gibi ırkçı olan ve onun aksine dönüşüme kesinlikle niyeti olmayan kardeşi ile ilişkileri filme ihtiyaç duyduğu gerilimi sağlıyor ve hikâyenin çekiciliğinin de hemen hiç azalmamasını sağlıyor. Belki yeni bir şey söylemeyen ama söylediklerinde samimi olduğunu her anında hissettiren hikâye Amerikan sinemasındaki kimi duyarlı sosyal filmlerden (örneğin Stanley Kramer bu filmlerin ustasıdır klasik Amerikan sinemasında) pek farklılaştıramamış kendisini ne var ki. Buna karşılık filmimiz yine de çekici olmayı başarıyor. İki kardeşi canlandıran Peter Franzén ve Jasper Pääkkönen’in başarılı oyunlarından da aldığı destekle temposu hiç düşmeyen, gerilimini akıllı ve sürdürülebilir kılan ve naif bir şekilde de olsa derdini anlatabilen filme kayıtsız kalmak zor. Senaryo kusurlarına rağmen “babalık” duygusu ile burada eril olarak “fatherland” kelimesi ile ifade edilen vatan kavramını akıllıca karşı karşıya getirebilmeyi başarıyor kesinlikle ve sondaki sembolik “dövme kazıma” sahnesi ile de tüm kötücül duyguların bir şekilde yok edilebileceği konusunda umut veriyor seyredenine.

(“Heart of a Lion” – “Aslanın Kalbi”)

(Visited 255 times, 5 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir