The Misfits – John Huston (1961)

“Dünyada senin gibiler olmasaydı, hepimiz birbirimizi yiyor olurduk”

Dört “uyumsuz” veya film için uygun görülen Türkçe ismi ile “uygunsuz” insanın boşanmanın başkenti Reno’da geçen hikâyeleri.

Kadrosunda Marilyn Monroe, Clark Gable, Montgomery Clift, Eli Wallach ve Thelma Ritter adındaki oyuncular, kameranın arkasında John Huston ve senaryosunda da Arthur Miller imzası olan bir film başka herhangi bir ölçüye gerek duymadan “kesinlikle görülmeli” kategorisine alınması gereken bir filimdir şüphesiz. Bu siyah-beyaz klasik içinde yaşadıkları dünyaya uy(a)mayan karakterleri ile hem hüzün hem de bir kaybetmişlik duygusu yaratıyor seyredende.

Gable ve Monroe’nun son filmi olan “The Misfits” Arthur Miller’ın zaman zaman dramatik tiyatronun tadını hissettiren senaryosu ile ilk bakışta sanki yönetmeninden çok senaristinin imzasını taşıyor gibi. Huston yönetim becerisini Miller’ın güçlü senaryosunu destekleyecek şekilde zaman zaman geride tutmuş gibi görünüyor ama yine de pek çok kalıcı ve başarılı sahne yaratmış. Örneğin Monroe’nun sarhoş bir şekilde ve alacakaranlıkta ağaçların altında dans etmesi onun masumiyetini ve dışa açıklığının doğurduğu korunma ihtiyacını çok iyi anlatıyor. Monroe’nun üç sarhoş erkeği anaç tavırları ile idare ettiği sahne veya özellikle üç erkekle yaptığı araba yolculuğu sırasında Clift onun kucağında yatarken arkada uzanmış olan Gable’ın elini tutması karakterine tek bir çekimle çok şey söyleterek çok iyi anlatıyor seyirciye. Herkesi umursayan, herkese empati gösteren bu karakter üç erkeğin kendilerini sorgulamalarını sağlarken bundan da önemli olarak bu üç insana değişmekte olan dünyaya olan uyumsuzluklarını da gösteriyor. Yakalamaya çalıştıkları yabani atların gideceği yerin kedi ve köpek maması fabrikası olduğu, atları yakalarken uçağın da kullanıldığı, çocukların hediye olarak küçük bir at değil küçük bir motor peşinde olduğu bu dünya özellikle Clark Gable’ın kovboy karakterine artık bu dünyaya ait olmadığını çok net söylüyor. Monroe’un uzak bir çekim ile geniş çöl alanında bağırdığı ve ağladığı sahne “boşluğu” ve yalınlığı ile çok çarpıcı karelerin yaratılmasına imkân veriyor.

Eski pilot/yeni tamirci rolünde Eli Wallach ve boşanan dansçı kız rolünde Marilyn Monroe filmin öne çıkan oyuncuları. Monroe kendisine çok yüksek bir potansiyel sağlayan rolünde filmografisindeki diğer filmler ile kıyaslandığında çok etkili ve güçlü bir oyun veriyor ve bunu seksapeli minimumda tutulmuş ve dramatik oyun gücü gerektiren bir rolde başarıyor. Wallach ise tek kelime ile mükemmel; karakterinin sertlik ve kırılganlığı aynı anda barındıran kişiğini dört dörtlük canlandırıyor. Montgomery Clift senaryonun sadece tek tarafı duyabildiğimiz telefon konuşmasında kendisi hakkında çok şey söyleyen olağanüstü diyalogları barındırdığı sahne başta olmak üzere pek çok sahnede, örneğin Monroe’nun kucağında uzandığı sahnede çok başarılı. Thelma Ritter, sinemanın bu başarılı karakter oyuncusu, yine çok etkileyici. Filmin başında oldukça fazla sahnesi olan ve hikâyenin temel karakterlerinden biri olan Ritter’ın filmden birden yok olması senaryonun tek temel problemi olsa gerek. Clark Gable ise herhalde kendi oyunculuk tarihinin en iyi performanslarından birini veriyor ama tarzı ile diğer dört oyuncunun oldukça uzağında duruyor film boyunca.

Şaşkın gözlerle dünyayı anlamaya çalışan ve gördüklerinden üzülen Marilyn Monroe, tüm oyuncuların gövde gösterisi, muhteşem diyalogları, hüzünlü havası ile bu film kahramanlarının uyumsuzluğunu çok başarılı bir şekilde anlatıyor. Hikâyede yabani atlar kurtuluyor belki ama film bize bunun sadece o ana özgü olduğunu, değişmekte olan dünyanın akışının geri çevrilemeyeceğini söylüyor. Karakterlerimiz yakalamaya çalıştıkları yabani atlar gibiler; vahşi, özgür ama kaybetmeye mahkum, her ne kadar filmin finali bu yargıya ters bir kapanışa sahip olsa da.

(“Uygunsuzlar”)

(Visited 377 times, 2 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir