The Warriors – Walter Hill (1979)

“Şu anda 100 çetenin dokuzar delegesi ile birliktesiniz. 100 kadar daha var. Bu, 20 bin çetin üye demek. İş birlikçilerle 40 bin eder. 20 bin de organize olmamış ama savaşa hazır kişi vardır. 60 bin asker! Şehirde sadece 20 bin polis var. Anlıyor musunuz? Anlıyor musunuz? Anlıyor musunuz! Olay bundan ibaret: Şehri bir çete yönetebilir, bir çete! Biz izin vermeden hiçbir şey olamaz. Suç örgütlerinden ve polisten haraç alırız. Sokaklar bizim çünkü!”

New York’taki çetelerin bir araya gelerek şehir üzerinde hâkimiyet kurması için çağrı yapan karizmatik bir lideri öldürmekle suçlanan The Warriors’ın peşlerine düşen diğer çetelerden kaçmasının hikâyesi.

Amerikalı yazar Sol Yurick’in 1965 tarihli aynı adlı romanından uyarlanan, senaryosunu Walter Hill ve David Shaber’in yazdığı, yönetmenliğini Walter Hill’in üstlendiği bir ABD yapımı. Sadece doğrudan bu türe giren filmleri ile değil, aksiyon filmlerini de western olarak nitelendiren Hil’in bu filmi zamanında gerçekçi olmayışı ve içerdiği şiddet sahneleri ile eleştirilmiş, görsel başarısı ve zaman zaman stilize bir havaya bürünen biçimsel yanı övülmüş bir çalışma. Temposu ve gerilimi hiç azalmayan film sıradan bir aksiyonun ötesine geçmeyi başaran, eleştirilen yanları görmezden gelinirse keyifle seyredilebilecek bir çalışma. Özgün, sert, biraz ucuz numaralara başvuran ve görsel değeri yüksek bu sinema eseri görülmeyi (ve eleştirilmeyi) hak ediyor.

Sol Yurick romanını Sokrates’in öğrencisi de olan Yunan filozof Ksenofon’un “Anabasis” adlı eserinden esinlenerek yazmış. Pers tahtını ele geçirmeye çalışan Kyros için savaşan paralı askerlerin öyküsünü anlatan bu antik dönem eserinden yola çıkan Yurick, “West Side Story” (“Batı Yakasının Hikâyesi”) gibi eserlerin romantikleştirdiğini ve yumuşattığını söylediği New York sokaklarını gerçek sertliği ile çıkarmayı hedeflemiş okuyucunun karşısına. Bu romandan uyarlanan film de sertlikten hiç sakınmayan bir içeriğe sahip ama özellikle son bölümlerinde eleştirdiği romantizme ve yumuşamaya saplanmaktan da kurtulamayan bir çalışma ve romanın derinliğini ve kimi temalarını da (aile, cinsellik vs.) bir kenara bırakmayı tercih etmiş.

Walter Hill’in filminin bugün en çok bilinenlerinden biri olmasa da bir kült olduğu söylenebilir rahatlıkla; video oyunlarına ve çizgi romanlara da konu olan filmin bu statüye kavuşmasını sağlayan ise Hill’in görüntü yönetmeni Andrew Laszlo ile birlikte yarattığı atmosfer ve zaman zaman bir Yunan trajedisini hatırlatan mizansen çalışması. Filmin Barry De Vorzon imzalı ve synthesizer ağırlıklı rock müziğinin de özgünlüğü ile katkı sağladığı bu atmosferi ve biçimsel unsurları en önemli kozu filmin. Açılış sahnesinden başlayarak, -sonlarda bir parça sıradanlaşır gibi olsa da- görsel başarısını hep koruyor Walter Hill. Bu açılışta karizmatik bir çete liderinin çağrısı üzerine bir parkta toplanmak için yola çıkan ve metro vagonlarına binen yüzlerce çete elemanını görüyoruz. Her bir çete kendilerine özel bir örnek “üniforma”ları ve dokuzar üyesi ile ve silahsız olarak (“Herkes gibi gideceğiz: Dokuz kişi ve silahsız”) parka doğru yaptıkları yolculuğu uzun uzun gösteriyor bize Walter Hill. Aralarından birinin, -işlemedikleri- bir cinayet nedeni ile diğer tüm çetelerin peşine düşeceği The Warriors olduğu bu çetelerin toplanmasını adeta bir müzikal (ve zaman zaman da bir dans) havasında çekmiş Hill; bildiğimiz anlamda, oyuncuların dertlerini şarkılarla anlatarak konuştuğu türden bir müzikal değil bu. Hill “West Side Story”nin tarzını daha gerçekçi bir biçimde ve çok daha sertleştirerek taşımış bu sahneye ve aslında filmin tümüne. “Batı Yakasının Hikâyesi”nde The Jets ve Sharks adındaki çetelerin kapışma yerlerine gittiği sahneyi hayal edin; onların şarkılarını söyleyerek yaptığı yürüyüşlerini çete sayısını ikiden yüze çıkararak, şarkıların yerine Barry De Vorzon’un müziğini koyarak ve yürüyüşlere metrodaki sahneleri ekleyerek yeniden yaratmış Hill. Filmin tümünde olduğu gibi, Freeman A. Davies, David Holden, Susan E. Morse ve Billy Weber’in eseri olan kurgu çalışmasının da göz doldurduğu bu açılış sahnesi teknik açıdan ve görsel olarak çok başarılı. Oyuncuların konuşma tarzları ve kamera kullanımı (bir trajedinin satırlarını okur gibi konuşmalar, çete üyelerinin konuşmalarının özellikle kopuk kopuk verilmesi, yüzlere odaklanan yakın plan çekimler vs.), bir belgesel havası da (hikâyenin tüm gerçekdışılığına rağmen) taşıyan bu açılışta kalabalık sahnelerin başarılı yönetimi ve özenli bir koreografinin varlığı da dikkat çekiyor.

Peşlerindeki yüzlerce çete elemanından kaçarak kendi bölgeleri olan Coney Island’a dönmeye çalışan The Warriors’ın dokuz elemanının bir gece boyunca süren hikâyesini anlatan film müzikten de biçimci ve akıllıca yararlanmış. Örneğin kaçışın başladığı anda Arnold McCuller’ın sesinden “Nowhere to Run”ı dinliyoruz ve kaçış boyunca yakın plan bir çekimde yüzünün alt yarısını gördüğümüz bir kadın DJ hem uygun şarkıları anons ediyor (dinleyicilere ve bize) hem de kaçan ve kovalayanlara mesajlarını veriyor ilginç bir şekilde.Orijinal müziği ve seçilen şarkıları ile ilginç bir soundtrack’i olan film çeteleri kıyafetleri ve silahları ile birbirinden farklı çizerek hayli renkli bir hava da yaratıyor. The Warriors’ın başlardaki ilk kapışmadan son ana kadar diğer çetelerle tüm yüzleşmelerini -zaman zaman hayli sertleşerek- tempolu ve gerilimli bir şekilde anlatan film çetelerin oluşumuna veya onları yaratan koşullara (ve elbette toplumsal düzene) hiç değinmiyor bir popüler film olarak (Walter Hill de zaten bu tür dertleri olan bir yönetmen değil pek); bunun yerine, belki dolaylı olarak bir analiz sayılabilecek bir şekilde, çete üyesi olmanın bu genç adamlara vazgeçilmez ve nerede ise kutsal bir kimlik kazandırdığını vurguluyor.

Filmin ana karakterlerinin biri hariç tümü erkek; kadın karakter ise hem zorlama görünüyor hem de gençlerin kendilerine dayatılan hayatlara isyanını oldukça yüzeysel ve ucuz bir biçimde dile getirmek için hikâyeye eklenmiş gibi duruyor. Son anlarında o ana kadarki biçimsel havasını ve orijinalliğini unutan ve “doğan güneş, okyanus kenarı, el ele tutuşma” gibi filme hiç uymayan klişelere başvuran çalışma, gerçeküstü (veya -olumlu anlamda- komik) sahneleri (örneğin beyzbolcular tarafından kovalanma) ve şiddete dozu kaçmış bir şehvetle yaklaşan ve koreografisi iyi düzenlenmiş kavga bölümleri (örneğin metro tuvaletindeki kavga) ile de ilgi çekebilir. Hikâyenin sonu ile filmin ne mesaj verdiğini anlamak ise hayli güç; zorlama görüntülerle, anlamsız ve temelsiz bir “dönüşüm”ü anlatıyorsa bu son, hiç doğru bir seçim olmamış kesinlikle. Hill’in sertliğe ve şiddete hiç eleştirel yaklaşmayan ve hatta onların tadını çıkarır görünen bu ilginç aksiyonu özgünlüğü ile ilgiyi hak ediyor özetle.

(“Savaşçılar”)

(Visited 272 times, 3 visits today)

“The Warriors – Walter Hill (1979)” için 2 yorum

  1. Merhaba,
    İzlediğim bir filmle ilgili hatırlatıcı notlara göz atarken yorumlarınıza rastladım.Film ”Cantaur”idi. o kadar güzel ayrıntılara dikkat çekmişsiniz ki diğer yorumlardan farkınız beni çok mutlu etti okurken.Diğer bir filmi ararken bulamadım(nedense tüm filmleri izlemiş olabileceğinizi düşünüp kendime güldüm.teşekkür ediyorum,sağlıkla kalın:)

    1. Bir filmi izledikten sonra bende bıraktığı olumlu ve olumsuz izlerle ilgili yazılarım ve sizi mutlu etmeleri beni de çok mutlu etti. Umarım o “diğer film”i de görürüm bir gün. Teşekkürler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir