“Dağlar parçalanıp nehirler kuruyana kadar”
Gizemli bir yabancıdan yerini öğrendikleri bir hazinenin peşine düşen üç adamın hikâyesi.
Hong Kong’lu üç yönetmenin çektiği bir aksiyon filmi. Her biri ünlü ve bol ödüllü bu üç yönetmen Ringo Lam, Johnnie To ve Hark Tsui ve her biri filmin yaklaşık yarım saatlik bölümünü yönetmiş ama aslında ortada tek bir hikâye var. Ortaya çıkan sonuç ise yönetmenlerin diğer filmlerinin başarısının genel olarak gerisinde kalan bir çalışma olmuş ve üç parlak ismin birlikteliğinin yarattığı beklentinin altında kalan bu çalışma yeterince doyurmuyor seyredeni.
Hong Kong filmlerinin çoğunda olduğu gibi tekniği hayli sağlam, farklı kamera açıları kullanmaktan çekinmeyen, başta Tarantino olmak üzere Amerikan sinemasının pek çok ünlü ismine epeyce “ilham” kaynağı olabilecek sahnelere sahip stilize bir anlatımı olan filmin en zayıf bölümü Hark Tsui’nin yönettiği ilk yarım saat. Karakterleri tanıtmayı amaçlayan (veya öyleymiş havası yaratan) bu bölüm senaryonun zayıflığı ve yönetmenin tam olarak ne yapmak istediğini tam oturtamamış gibi görünen tarzı ile zayıf bir başlangıç getiriyor filme. Adeta daha önceden tanıdığımız karakterlerin yeni bir macerasını izleyecekmişiz havasını yaratan film karakterler seyredenin gözünde bu tanışıklığa sahip olmayınca arzuladığı ilgiyi toplayamıyor başta. Ringo Lam’ın yönettiği ikinci yarım saatlik bölüm senaryonun daha derli toplu bir hale geldiği ve seyircinin ilgisinin uyanmaya başladığı sahneleri ile daha başarılı görünüyor. Filmin en başarılı bölümü olan son yarım saatte ise Johnnie To belki kendi bireysel filmlerinin gerisinde kalıyor gibi olsa da hayli eğlenceli ve dinamik bir anlatımla filme başarılı bir kapanış sağlıyor.
Senaryo bir parça daha derin ve akılcı olsa çok daha parlak bir yapıma dönüşebilecek olan bu film beraberinde şu soruyu akla getiriyor temel olarak: Bu üç parlak yönetmenin birlikteliği eğer ortaya ille de bir başyapıt değil ama en azından daha yaratıcı bir sonuç çıkarmıyorsa bu birlikteliğin nedeni nedir? Bu hali ile film yapımcıların filmi üç ayrı yönetmenin emrine verme fantezisinin karşılanmasından başka bir yaratıcılık içermiyor gibi görünüyor. Yine de filmin kendisini seyre değer kılan cazip pek çok yönü var. Öncelikle filmin finali karmaşası, dinamizmi ve mizahı ile hayli yüksek bir eğlendirme potansiyeline sahip. “Parayı kim alacak” konulu bu bölüm kesinlikle çok başarılı. Karanlıkta kimin kimle kapıştığının belli olmadığı bu final senaryonun temalarından olan güven, sadakat ve ihanet gibi kavramları hatırlatıyor sürekli seyredene. Dur durak bilmez temposu ile bu final insanların hırslarının peşinde büründükleri sefil halleri de çarpıcı biçimde sergiliyor. Buna ek olarak filmdeki tüm arabalı takip sahnelerinin ve şehir içinde geçen ve arabaların hayli yüksek hızlarda seyrettiği tüm bölümlerin teknik becerisini vurgulamak gerek.
Beklentiler çok yüksek tutulmadan ve baştaki hayli zayıf girişten ürkmeden seyredilmesi gereken bir film karşımızdaki. O zaman keyifli finalinin daha iyi tadına varılabilir bu stilize çalışmanın ve Amerikan sinemasının bir gün şu ya da bu şekilde kopyalayacağı sahnelerin orijinalini görme fırsatı kaçırılmamış olur.
(“The Iron Triangle” – “Triangle” – “Üçgen”)