Shooting Dogs – Michael Caton-Jones (2005)

“Bu lanet kıtada 30 yıl geçirdim. Sahip olduğumuz ve yitirmediğimiz tek şey umuttu. Her zaman umudumuz vardı. Sahip olduğumuz tek şeydi bu. Şimdi… hiçbir şey kalmadı”

Ruanda’da 1994 yılındaki Hutu katliamından kaçmak için BM gözetimindeki bir okula sığınan Tutsiler ve onları korumaya çalışan bir rahip ve bir öğretmenin hikâyesi.

Modern tarihin en büyük katliamlarından biri olan ve 1994 yılında Ruanda’da yaşanan olayları aktaran bu çalışma gerçek mekanlarda çekilmiş olması ile öne çıkıyor öncelikle. İktidardaki Hutu kökenliler ile azınlıktaki Tutsiler arasında yaşanan ve -filmdeki ifadeye göre- yaklaşık 800 Bin Tutsi’nin öldürülmesi ile sonuçlanan bu soykırım tarihte insanın insanlıktan en çok uzaklaştığı anların korkunç bir örneği olsa gerek. Film okula sığınan Tutsiler’e odaklanırken, soykırım esnasında Birleşmiş Milletler örgütünün hantal ve pasif yapısından sadece okuldaki Beyaz’lara (hatta başta sadece Fransızlar’a yardıma niyetli) Fransız ordusuna kadar çeşitli kurumları da eleştiriyor. Ne var ki David Wolstencroft’un senaryosu olayların kökenine ve Batılı güçlerin ülkenin içine düştüğü haldeki rolüne hiç değinmeyip sadece olayların geçtiği ana odaklanıyor ve Hutu’ları en zalim ve Tutsiler’i en masum göstererek popüler bir filmin kolaycılığına kaçıyor sık sık. Tüm bu yaşananların sadece yirmi yıl önce olduğunu düşündüğünüzde, tanık olduğunuz katliam görüntülerinin korkunçluğu daha da büyüyor ve her türlü ayrımın (dini, etnik , siyasi vs.) tarihteki hemen tüm kötülüklerin de en büyük nedeni olduğunu hatırlamadan edemiyorsunuz. İktidarın yandaşı olan sivilleri öteki olarak gördüklerinin üzerine nasıl salıverdiğini ve katliama teşvik ettiğini görmek ise Türkiye’nin yakın tarihinde ve bugün yaşananları düşündüğünüzde daha da umut kırıcı oluyor, insanlığın geleceği açısından. Yönetmen Michael Caton-Jones bu korkunç hikâyeyi etkileyici kılan ama özel bir parıltısı olmayan bir sinema dili ile getiriyor karşımıza ve kolay yollardan ilerlemeyi tercih eden senaryonun görsel karşılığını üretmeyi başarıyor.

BM zoru ile sağlanmış görünen ve aslında Hutu’ların Tutsiler’i fişlemek ve katliamları planlamak için zaman kazanmasına neden olan geçici barış döneminin başkanın uçağının düşürülerek öldürülmesi sonucu sona ermesi ile başlayan katliamı anlatıyor hikâyemiz, hayli etkileyici görüntüler eşliğinde. Suikastin asıl sorumlusu bugün hâlâ bilinmiyor olsa da, sonuçta bu cinayet yönetimdeki Hutu’ların hem Tutsiler’i hem de barış yanlısı Hutu’ları soykırımdan geçirmesi için “fırsat” oluyor ve ortaya korkunç görüntüler çıkıyor. Hikâye okula sığınan Beyazlara gösterilen ayrıcalıkları çekinmeden göstermesi ve BM askerleri gider gitmez eli palalıların (tanıdık gelmiş olmalı!) kıyımına uğrayacak Tutsi’lerin yürek burkan görüntülerini net bir şekilde sergilemesi ile bir takdiri hak ediyor kesinlikle. Buna karşılık tüm bu beyazların sorunun kaynağındaki rollerine hiç değinmiyor filmimiz. Afrika veya Orta Doğu gibi bölgelerde emperyalist güçlerin ele geçirdikleri toprakları rahat yönetebilmek için o toprakların asıl sahibi olan halkları şu ya da bu kriterle nasıl böldüğünün ve dünya üzerinde bugün de süren pek çok kıyımın asıl ve bazen de tek sorumlusunun Batılılar olduğunun bir iması dahi geçmiyor senaryoda ne yazık ki. Buna karşılık senaryo bugün pek çok farklı yerde yaşanan veya yaşanmakta olan katliamların diğer kaynakları ile ilgili pek çok ipucu veriyor seyredenine. Azınlık olanları rahat bırakırsak bizi köle yapacaklar diye korkutulan bir çoğunluk, sivillerin faili olduğu katliamların arkasında hemen her zaman bir iktidar gücü olması (burada hükümetteki bakanların soykırımın planlayıcısı olduğunu görüyoruz) veya dün komşu ve hatta dost olduklarını bugün acımasızca öldürebilen sıradan insanlar… Tüm bunlar pek çok katliamın unsuru olarak tanıdık gelecektir mutlaka. Hikâyenin beyazların olan bitendeki rolünü atlamasının yanısıra rahip ve öğretmen üzerinden beyaz vicdanının altını bazen fazlası ile çizdiğini de söyleyelim bu arada.

BBC muhabiri olan bir kadın gazetecinin “Bosna savaşında ne zaman ölü bir kadın görsem, onun annem de olabileceğini düşünürdüm ve ağlardım. Buradakiler ise sadece ölü bir Afrikalı gibi geliyor bazen ve ölü kadın bana annemi çağrıştırmadığı için ağlayamıyorum” itirafı katliamları bugün klasik veya sosyal medyadan “takip edip üzülen” herkese ve genel olarak Batılı vicdanına bir gönderme olarak ilgi çekiyor. Caton-Jones hikâyenin gerçekliğinden kaynaklanan etkileyiciliğini pek çok sahnede başarı ile kullanmış görünüyor. Okul alanının dışında avlarını bekleyen eli palalıların tüm görüntüleri veya acı çekmeden ölmek için BM askerlerinin komutanından en azından çocuklar için korkunç bir istekte bulunan Tutsi’ye kadar pek çok sahne hikâyeye kayıtsız kalmanızı engelleyecek çarpıcılığa sahip. Okuldaki beyazlardan birisinin inancı temsil eden rahip, diğerinin aklı temsil eden öğretmen olması yaşananlara inançlar ve Tanrı açısından yaklaşımın sorgulanmasını da sağlıyor ve bu da filmin ek bir ilgi çekici yanı ama senaryonun bu konuda yeni şeyler söylediğini iddia etmek pek mümkün değil.

Soykırımdan kurtulabilen ve/veya pek çok yakını soykırım kurbanı olan kimi Ruandalılar’ın filmin kadrosunda (çoğunlukla kamera arkasında) yer alması ve kapanış jeneriğinde fotoğrafları ile bu kişilerin anılması filme duyarlılık açısından bir artı sağlıyor kesinlikle ve seyredeni de etkiliyor doğal olarak. Ve bu insanların gülen yüzleri, insanın geleceği için ne olursa olsun umudun asla ölmeyeceğini de söylüyor bize. Film korkunç bir katliamın bir parçasına odaklansa da hem zaman zaman okul dışına çıkan kamera büyük resmin dehşetini de hissetmemizi sağlıyor hem de kıyımdan geçirilenlerin birer sayı değil insan olduğunu, sevgileri, umutları ve korkuları olan insanlar olduğunu hatırlamamızı sağlıyor. Baş rollerdeki John Hurt ve Hugh Dancy’nin rollerinin içini çok iyi doldurduğu ve çoğunlukla doğrudan göstermese de şiddeti fazlası ile hissetmemizi sağlayan film, görülmeyi hak eden ve gereksiz oyunlara girişmeden de bir hikâyenin başarı ile aktarılabileceğini kanıtlayan bir çalışma.

(“Beyond the Gates” – “Köpekleri Vurmak”)

(Visited 180 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir